13 Eylül 2012 Perşembe

Türkiye'ye gelen İsrailli turistlerin çoğu hırsız

Türkiye'ye gelen İsrailli turistlerin çoğu hırsız
Türkiye'ye gelen İsrailli turistlerin çoğu hırsız
İsrail Dışişleri Bakan Yardımcısı Danny Ayalon’un, Türkiye’nin Telaviv Büyükelçisi Oğuz Çelikkol’un şahsında Türkiye’ye karşı takındığı küstahlığı biliyorsunuz. Ne konuşulacağı hakkında bilgi bile vermeden, Büyükelçimizi Dışişleri Bakanlığı’na çağırıyor. Önce kapıda bekletiyor, sonra içeri alıyor. Gazetecilerin tokalaşmalarını istemelerine rağmen tokalaşmıyor. Görüşmede her iki ülkenin bayrağı da bulunması icap ettiği halde, bütün diplomatik teâmül ve nezaketleri bir tarafa atarak, masanın üzerine sadece İsrail bayrağı koyduruyor. Görüşme sırasında hiçbir ikramda bulunmuyor. Büyükelçimizi kendi oturduğu koltuktan daha aşağıda olan bir koltuğa oturtuyor.

Tavrını bu şekilde ortaya koymakla kalmıyor, bir de “Dikkat edin, o alçakta, biz yüksekte oturuyoruz. Masada sadece bir İsrail bayrağı var ve gülümsemiyoruz” diyor.
Devlet adamı değil tam bir dağ eşkıyası tavrı…

Böyle bir tavrı, bir bakan yardımcısı kendi kafasından sergileyemez. Nitekim o da bunu kendiliğinden yapmadığını, Türkiye Büyükelçisine böyle bir tavırda bulunulmasını bütün detaylarıyla Dışişleri Bakanları Avigdor Lieberman’ın planladığını bir radyo konuşmasında açıklıyor.

Dışişleri Bakanı’na gelince…
Kendisinden üstte Başbakan ve Cumhurbaşkanı varken, o da böyle bir şey yapamaz…
Yani bu tavır, Cumhurbaşkanı ve Başbakanı dahil İsrail hükümetinin Türkiye’ye karşı takındığı bir tavırdır.
Meselenin zamanlamasına da dikkat! “Van minüt’ün yıldönümüne yakın günlerde sergileniyor bu tavır…

Bir de şu var: En baştaki devlet adamlarından yani Cumhurbaşkanlarından itibaren, bunların çoğu yalancı…
Hatırlayınız lütfen. Sayın Başbakan, Davos’da İsrail Cumhurbaşkanı’na, “Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz” dediğinde, yalancı ve iftiracı Cumhurbaşkanı, “İstanbul’a günde 1000 füze atılsa siz ne yaparsınız?” demişti.

O anın heyecanıyla, bu yalana o gün cevap verilememişti. Amma ambargo altında yaşayan ve yeraltı tünelleriyle getirilen gıdalarla karınlarını doyurmaya çalışan Filistinlilerin, İsrail’e günde 1000 füze attıklarını söyleyebilmek için, ancak İsrail Cumhurbaşkanı olmak icap ediyordu. 

Günde 1000 füze şöyle dursun, acaba zavallı Filistinlilerin kullanmak için topu topu 1000 tane soba boruları var mı? Ama üstünde yalancı bir Cumhurbaşkanı bulunan bir hükümetten, yalancılıktan başka ne beklenir ki… 

Nitekim bahse konu küstahlığı sergileyen Bay Ayalon, “Türk medyasında Yahudilik aleyhinde yayınlar yapıldığını, bunların durdurulması gerektiği” yalanını söylüyor. 

Olmayan bu yayınlar hakkında da şöyle diyor: “Bu, Yahudi toplumunu, İsrail heyetlerini ve Türkiye’ye giden Yahudi turistleri tehlikeye atan, müsamaha gösterilemeyecek bir durumdur.”

Bay Ayalon da pekâlâ biliyor ki, Türkiye’deki Yahudiler, burada İsrail’den daha rahat bir hayat sürüyorlar.
Gelen İsrail heyetlerinin tehlike altında olduğunu söylemek, Türkiye’nin koruma birimlerinin beceriksizliğini söylemek olur ki, bu da ikinci bir küstahlıktır.

Türkiye’ye gelen Yahudi turistlere gelince… Onların çoğu hırsız. Bu turistlerin tehlikede olmaları şöyle dursun, onların kaldığı otellerdeki eşyalar tehlikede. Her an çalınabilir. Otel vazifelileri, İsrailli turistlerden illallah ediyor. Daha çok güneye Antalya civarına, bir-iki günlüğüne gelen İsrailliler, tabak-çatal ne bulabilirlerse çalıyorlar(mış)…

Şok edici bir fotoğraf ve mühim sözler...

Dinlerarası Diyaloğu başlatan Vatikan gibi gözükse de, bunu esas isteyenler Yahudilerdir. 


Geçen haftaki yazımda, Eminönü Halk Eğitim Müdürlüğü binasında yapılacak olan konferansı duyurmuştum. O konferans gerçekleşti. Çok da mühim şeyler söylendi. 

Ankara Ü. İlahiyat Fakültesi profesörlerinden 9 dil bilen Mehmet Bayraktar’ın, not alabildiğim bazı cümlelerini aktarmak isterim:

“Dinlerarası Diyaloğu başlatan Vatikan gibi gözükse de, bunu esas isteyenler Yahudilerdir. Dinlerarası Diyalog yapması için Vatikan’a baskı da ABD’den geliyor. Dinlerarası Diyalog esas olarak 1892’de ABD’de başladı. Bu proje, ABD’deki büyük sermaye sahiplerinin finansı ile oluyor.
Onların isteği, “İnsanlık dini” diye bir şey. Bu projede, ilâhîlik ve peygamber inancı yoktur. Onlara göre Kur’an’ı peygamber yazmıştır. En büyük hedefleri Kur’an’ı ortadan kaldırmaktır. Baksanıza Peygamberimiz’i küçük düşürücü karikatürler yapıyorlar. Buna rağmen Diyalogcular Peygamberimiz’e gerekli şekilde sahip çıkmıyorlar. Halbuki onlar (Hıristiyanlar) bize “Muhammedân” diyorlar. “Muhammed’e tapanlar” demektir.
 
Hıristiyan kardinalleri arasında Yahudi olanlar var. Bunların hiçbiri papa olmadı ama papa seçildi, Papa Jan Pol bir Yahudi dönmesidir. Şimdiki papa da dönmedir. (Aslen Polonya yahudisi.)

Dinlerarası Diyaloğun hedefi dünyada tek inanç ve tek din olmasıdır. Adı da dünya dini. Nitekim Dinlerarası Diyalog faaliyetini yürüten Vatikan’ın kendi kayıtlarında, Dinlerarası Diyaloğun ekümeniklik (dünya hükümranlığı) ve misyonerlik olduğu yazılıdır. 

Buna Türkiye’de ilk önderlik yapan Kasım Gülek ve İhsan Doğramacı’dır.

Bizdeki diyalogcular “Kur’an, ehl-i kitabın (Hıristiyan ve Yahudilerin) Müslüman olmasını istemiyor” diyorlar. Böylece ortalığı Hıristiyan misyonerlerine bırakıyorlar. Oysa Hıristiyanlar, “Allah hem birdir hem üçtür” diyorlar.”

Prof. Bayraktar, konuşması arasında insanı dehşete düşüren bir fotoğraf gösterdi. “Dinlerarası Diyalogla hedefleri işte budur. Bu, Dinlerarası Diyaloğun fotoğrafıdır” dedi.

Dinler arası diyalog heykeli
Fotoğraf şöyle:
Üç kişi Bremen mızıkacıları gibi üst-üste... En altta sözümona bir Müslüman, onun üstünde bir Hıristiyan, en üstte de bir Yahudi...
Fotoğrafı daha açık tarif edeyim:
Beyaz elbiseli, başı takkeli bir adam seccâde üzerinde secdeye varmış. Yanıbaşında elinin yanında bir İncil. Bu kimse müslümanı temsil ediyor.
Onun üzerine birisi çıkmış, namazda oturur gibi müslümanın sırtına oturmuş. Hıristiyanların duâ halinde yaptıkları gibi, parmak uçları yukarıya doğru olarak ellerini birbirine yapıştırmış. Elinde de bir tesbih var. Bu da hıristiyanı temsil ediyor.
Üçüncü şahıs en üstte... Hıristiyanın omuzlarına basmış. Kendisi ayakta. Elinde de sözümona Kur’an var. Bu da Yahudi oluyor...
Bitmedi...

Yan taraftaki kâide üzerinde bir silah var. Silahın namlusunun ucunda Yahudilerin yedi kollu şamdanı. Duvarda ise kocaman bir haç... Bir kadın da eliyle bunları işaret ediyor.
Mehmet Bayraktar Hoca’nın söylediği gibi, Dinlerarası Diyalogun fotoğrafı ve hedefi işte bu...



“ABD’nin 1933-39 Moskova büyükelçisi, ülkesi için kaleme aldığı bir raporda ezcümle “SSCB’nin (Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin) en zayıf noktası dindir. Onları bu noktadan bitirelim. Üç dini kontrol altına alalım...” diyor. 

Lions, Rotaryen ve Masonluk

Lions, Rotaryen ve Masonluk

Bu üçlüyü kendi aralarında lise, yüksek okul, üniversite gibi anlayabiliriz. Üniversite durumunda olan masonluk. Ama her birinin mensupları birbirleriyle can-ciğer kuzu sarması, birbirlerinin biraderleri...

Eskiden daha çok farmasonluk denirdi, şimdi masonluk deniyor. İkisi de aynı...

Masonluk/farmasonluk bizde eskiden beri varsa da okumuş-yazmış kesim içinde daha çok İttihat-Terakki ile gün yüzüne çıktı. İttihat-Terakki külliyen masonlardan teşekkül ediyordu. 

Türkiye’de halkın “mason” kelimesiyle tanışması Demirel ile başladı. 1960’lı yılların ilk yarısında Adalet Partisi (AP) genel başkanı seçilecekti. Sadettin Bilgiç’in genel başkan olacağına kesin gözüyle bakılırken umulmadık bir şey oldu. O zamana kadar adı–sanı duyulmayan Süleyman Demirel genel başkan seçiliverdi.
Böylece, bilmem kaç defa gidip kaç defa gelecek olan Demirel, Türkiye’nin gündemine oturuyordu. Bu kişinin, kimin fesi-neyin nesi olduğu sorulurken mason olduğu ortaya atıldı. Mason kelimesini doğru telaffuz edemeyenler, “Masun ne demek?” diye soruyordu. Bilenler de masonların Müslüman olmadıklarını söylüyorlardı.

Mason olduğu haberleri iyice yayılan Demirel, dayanamayıp şöyle bir açıklama yapmak zorunda kaldı:
“Ben Kur’an okumadan sabah kahvaltısına oturmayan bir âilenin çocuğuyum.”
Ama bu sözde “Ben mason değilim” ifadesi yoktu. Sadece âileye atıf vardı.

Ailesini bu şekilde öne çıkarmasına rağmen, masonluk suçlamasından kurtulamayan Demirel, allem edip kallem edip, mason locasından kendisinin mason olmadığına dair bir yazı alabildi.
Aldı ama, “Dün dündür, bugün bu gündür”ün mûcidi ve “Kur’an’ın 230-232 âyeti bu zamanda uygulanamaz” sözünün sahibi Demirel’e verilen “Mason olmadığına dair yazı” mason mahfillerini karıştırdı. Çünkü böyle bir yazı masonluk ilkelerine zıttı. Ölümüne kadar zıt olduğunu bir misalle anlatmaya çalışayım:

Pehlivan, feylesof Rıza vardı; Rıza Tevfik Bölükbaşı. Masondu. Sultan Abdülhamid aleyhinde çalışanların, ona iftira atanların içindeydi. Sonra yaptıklarına pişman olup, “Nerdesin şevketlim Abdülhamid Han/ Feryadım varır mı bârigâhına” diye başlayan ve Mısır’da Musâvât mecmuasında yayınlanan, Sultan Abdülhamid Han’ın Rûhâniyetinden İstimdat (yardım isteme) başlıklı meşhur şiirini yazdı.
Şiirin enteresan yazılma hikâyesi var:

12 Eylül 2012 Çarşamba

Yeni Pusu: Yeni Ortadoğu Diyaloğu

Arap Uyanışı ve Ortadoğu'da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler
Arap Uyanışı ve Ortadoğu'da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP), Genişletilmiş Ortadoğu Projesi (GOP) derken, Ortadoğu'yu şekillendirmek adına yeni bir proje gündeme sokuluyor. İstanbul'da çok sayıda Hıristiyan, Evanjelik ve Diyalogcu isim biraraya gelerek Ortadoğu'nun geleceğini masaya yatırdı. Acaba  sıradaki proje Yeni Ortadoğu Diyaloğu mu?


İLGİNÇ TOPLANTI, İLGİNÇ İSİMLER

"Arap Uyanışı ve Ortadoğu'da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler" konulu toplantı dün İstanbul'da başladı. Ortadoğu'da yaşanan çatışmaların son bulması için yapılan toplantıya katılan konukların arasında ilginç isimler yer alıyor. Konukların arasında "Dinlerarası Diyalog" danışmanları ve "Siyonist Hıristiyan" olarak nitelenen Evanjeliklerin de bulunması toplantının amacını özetliyor. Çalıştay'ın amacı olarak Ortadoğu'da akan kanı durdurmak açıklanıyor, ancak Ortadoğu'da akan kanın kimler tarafından ve niçin akıtıldığını da bilmeyen yok tabii.

DİYALOGCULAR VE EVANJELİKLER

Katılımcılar arasında öne çıkan isimlerden biri Suad Younan. Younan 2010 yılından  bu yana, Lüteryen Dünya Federasyonu başkanlığı görevini yürüten, 1998 yılından beri de Filistin, Ürdün ve Kutsal Topraklar Evanjelik Lüteryen Kilisesi Piskoposu olan Munib Younan'ın eşi. Aynı zamanda ELCJHL kadın komitesi başkanı da olan Younan, Lüteryen Kilisesi, uluslararası ve yerel STK'lar ile birlikte kadınlara yönelik faaliyetler de yürütüyor. İnançlar arası diyalog bağlamında insan haklarıyla ilişkili meselelerde de aktif olarak çalışıyor. Bir diğer katılımcı Dr. Aly Al-Saman'da. Dinlerarası Diyalog Özel Temsilcisi. Al-Saman aynı zamanda Dinlerarası Diyalog Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı.

DERİN TEREDDÜTLER!

Millî Gazete'nin üç gün önce "İstanbul'da ilginç toplantı' başlığıyla verdiği  "Arap Uyanışı ve Ortadoğu'da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler" başlığıyla İstanbul'da yapılan toplantı derin tereddütleri de gündeme taşıdı.
* Toplantının en önemli kısmı neden basına kapalı yapıldı? İslam dünyasından gizlenmek istenen neydi?
* Konuşmacıların sık sık vurgu yaptığı YENİ ORTADOĞU kavramıyla ne kastediliyor? Yeni Ortadoğu BOP'un revize edilmiş ismi mi?
* Neredeyse tamamı  Müslüman nüfusun yaşadığı coğrafya olan Ortadoğu'da barış için neden Hıristiyan aleminden çok ilginç isimler davet ediliyor?
* Toplantıya katılan bazı davetlilerin küresel Dinlerarası Diyalog Çalışmalarının önemli isimleri oluşunun belli bir maksadı var mı?
* 'Ortak Gelecek Tasavvuru' kavramı Ortadoğu'da tasarlanan yeni bir süreci mi ifade ediyor?
* Bu süreçte Türkiye, dinlerarası diyalog çalışmaları çerçevesinde Yeni Ortadoğu'yu Hıristiyanlarla birlikte inşa etmek mi istiyor?
* Derin tereddütleri zihinlere kazıyan bu toplantıya 'Hıristiyan Siyonistler' olarak bilinen ve özellikle de Filistin'de Müslümanlara hayat hakkı tanımayan ve Mescid-i Aksa'nın yıkılmasına, Armegedon savaşının yapılmasına iman etmiş olan Evanjelik tarikatından temsilci neden davet edildi?
* Zalimlerle mazlumların, adeta kurtla kuzunun aynı masaya oturtulduğu böylesi bir toplantı neden Türkiye'nin öncülüğünde ve İstanbul'da yapılıyor?
"Arap Uyanışı ve Ortadoğu'da Barış: Müslüman ve Hıristiyan Perspektifler" konulu çalıştay dün İstanbul'da başladı. Ortadoğu'da yaşanan çatışmaların son bulması için yapılan çalıştaya katılan konukların arasında ilginç isimler yer alıyor. Konukların arasında "Dinlerarası Diyalog" danışmanları ve "Siyonist Hıristiyan" olarak nitelenen Evanjeliklerin de bulunması toplantının amacını özetliyor. Çalıştay'ın amacı olarak Ortadoğu'da akan kanı durdurmak açıklanıyor, ancak Ortadoğu'da akan kanın kimler tarafından ve niçin akıtıldığını da bilmeyen yok tabii.

KİRLİ PLANLAR ALTINDA "ORTAK BİR GELECEK TASAVVURU"

10 Eylül 2012 Pazartesi

"Harp hiledir" yahut mü'minin firaseti

Harp hiledir yahut mü'minin firaseti
Harp hiledir yahut mü'minin firaseti

Miladî 640 yılı... Hz. Ömer (r.a.)'in hilâfet dönemi. Mısır'ın İsken­deriye şehri, islâm'ın meşhur kumandanlarından Amr bin Âs (r.a.) tarafından kuşatılmıştı. O sıralar İskenderiye, Bizans hâkimiyeti altında bulunuyordu.

Muhasaranın ilk günlerindeydi. Başkumandan Hz. Amr sâde bir asker kıyafeti giydi, yanına da iki kişi alarak şehrin surlarını tetkike çıktı. Bu iki kişiden biri hizmetçisi Verdan, diğeri de emir subayı Mesleme idi. Surlara iyice yaklaşmış oldukları bir sırada, Bi­zanslılar onları yakaladılar. Sorguya çekmek üzere İskenderiye Vâlisi'nin huzuruna çıkardılar. Vali'nin sorduğu suallere, Amr bin As hazretleri tavizsiz cevaplar verdi. Bu durum, onun hüviyetini ortaya koymuştu. Rum valisi sevinçle, yanındaki adamlarına; "Bu adam başkumandan Amr'ın kendisidir. Hemen götürüp kafa­sını kesin" emrini verdi.

Amr (r.a.)'ın hizmetçisi Verdan, Rumca biliyordu. Valinin verdiği emri duyar duymaz, efendisini tehlikeden kurtarmak için bir çare düşünmeye başladı. Aklına birden parlak bir fikir geliverdi. Derhal Hz. Amr'a dönerek, yüzüne şiddetli bir tokat attı. Sonra da, "Bura­da biz varken sen kim oluyorsun? Böyle ulu-orta konuşma cür'etini nereden alıyorsun? Sus da, âmirin konuşsun" dedi.

Vehmâ Fitnesi: İstanbul'un Fethi

Vehmâ Fitnesi: İstanbul'un Fethi
Vehmâ Fitnesi: İstanbul'un Fethi


Nakşibendî yolu Müceddidîn kolu silsilesinin 33. ve son halkasını teşkil eden Süleyman Hilmi Silistrevi(k.s.) haz­retlerinden:

"Fahr-i âlem (s.a.v.) ashâb-ı güzîne sohbet sırasında suallere cevap verirken, Ebû Zerr (r.a.) irtihâl-i Nebî'den sonra zuhuru beklenen fitnelerden sual etti. Cevaben buyurdular ki:

'Dehmâ fitnesi, vehmâ fitnesi, summün-bükmün-umyün fitneleri zuhuriyle ehl-İ İslâm'a saldırırlar. Birinci kılınçla, İkinci ehl-i Kur'an'la, üçüncü ise zikir ve rabıta ehli olanlarla def'edilecektlr.'

Dehmâ'dan murad, Hz. Ali ve Hz. Muâviye (r.anhümâ)'nin aralarında vâki fitne veya Haçlı seferleriyle İslâm âlemini yok etmek üzere yapılan taaruzlardır. Bunlar, İslâm kılınçlarıyla def edilmiştir.

Vehmâ fitnesi, Hz. Fâtih'in İstanbul'u fethidir.

Batı Trakya'da Çatalca yakınlarında bir pîr-i fâninin, Hz. Fâtih'e hitaben:
Ey Mehmed, nereye? suâline;
İstanbul'u fethe gidiyorum, cevabını verince, pir:
  O vehmâ fitnesldlr. Onu fethedecek asker, ehl-i Kur'an olmak gerek. Hazretti Fâtih:
Hepsi Kur'an bilirler, cevabını verince, pîr-i fâni:
Öyleyse imtihan gerek, der.

Dini meselelerde münakaşa

Dini meselelerde münakaşa
Dini meselelerde münakaşa

Müslümanların, bilmedikleri meseleleri keyiflerine göre yorumla­yıp birbirleriyle münâkaşalara girmeleri caiz değildir. Nitekim İmam Ebû Yûsuf (rh.)'tan şöyle bir rivayet nakledilmiştir:

İmâm Ebû Hanife (rh.)'nin meclisinde oturuyorduk. Önlerinde iki kişi bulunan bir grup insan içeriye girdi. Topluluktan biri şöyle dedi:
Bu iki şahıstan biri 'Kur’an mahluktur (yaratılmıştır)' diyor. Öteki de aksini iddia ederek, Kur'ân'ın mahluk olmadığını söylüyor ve biribirleriyle münâkaşa ediyorlar. Bunun üzerine Imâm-ı A'zam hazretleri:
İkisinin de arkasında namaz kılmayın, buyurdu. Ben de de­dim ki:
Birincisine 'evet', çünkü Kur'ân'ın mahluk olduğuna hükmedi­yor; fakat diğerine ne oldu?
Bu soruma mukabil Hazret-i İmâm buyurdu ki:
Bunların ikisi de dinde münâkaşa ediyorlar. Dinde münâ­kaşa etmek bid'attir." (İmâm-ı Azam, Fıkh-ı Ekber, Aliyyû'l'Kaari Şerhi, İst, 1981, s. 23-24)

Süleyman Hilmi Tunahan hazretlerinin bağlıları (Süleymancılar) hangi partiye oy verecek? | Hangi parti tercih edildi? | Mehmet Fahri Sertkaya (video)

Cemaat merkezi ( Muhterem Alihan Kuriş Beyağabey ) kararını açıkladı: KESİNLİKLE OY YOK! Kesinlikle AKP'ye ve MHP'ye oy ve...