Dinler Arası Diyalog Bir Masaldır |
BİR Alman, büyük bir dinî cemaatin merkezi İstanbul’da bulunan tv’sinde dinlerarası diyalog programı yapıyor... Programın açılışı şöyle: Ekranda Sultanahmet Camii görünüyor bütün haşmetiyle... Kubbesinin ardından bir haç görünmeye başlıyor... Büyük bir haç... Haç yükseliyor, yükseliyor, yükseliyor ve camiden büyük hale geliyor, cami haçın gölgesinde kalıyor...
Bendeniz bu fotoğrafı sütunumda basarak, ismini vermeyeceğim tv müdürlüğünden açıkça sordum: Böyle bir program yaptınız mı, yaptınız ise açıklaması nedir?
Cevap vermediler...
Kur’an’a, Sünnete, İcmâ-i ümmete uygun İslâm 14 asırdan beri orijinal şekliyle devam ediyor. Dinimizde, başka dinlerde olduğu gibi ana kaynakların kayb olması, esasların tahrif edilmesi (çarpıtılması) talihsizlikleri görülmemiştir. Sadece, Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi birtakım fırkalar zuhur etmiştir. Hadîs şudur:
“Ümmetim yetmiş üç fırkaya (parçaya) ayrılacaktır. Bunlar, biri dışında cehennemliktir."
Ashab soruyor:
"Kurtulacak olan parça hangisidir?" Efendimiz:
"Benim ve Ashabımın yolundan gidendir" cevabını vermişlerdir.
İslâm’ın uzun tarihinde zuhur eden fırkalardan biri “Kargacılardır” (Gurabiye taifesi). Bunların inancı şöyledir: Peygamberlik asıl Hz. Ali’ye verilecekti. Cebrail, vahyi getirirken, Hz. Ali ile Hz. Muhammed birbirlerine çok benzedikleri için şaşırdı ve Ali’ye tebliğ edeceğine Hz. Muhammed’e verdi...” (Gurab Arapça’da karga demektir)
İslâm tarihinde zuhur etmiş fırkaları, taifeleri öğrenmek isteyenler mufassal (ayrıntılı bilgi veren) kelam kitaplarını okuyabilir.
Hindistan’da zuhur etmiş bir din veya fırka var. Bunlar Kadiyanîlerdir. Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî denilen kişi peygamber olduğunu, kendisine Arapça, Sanskritçe ve başka dillerde vahiy geldiğini iddia etmiştir.
Emperyalist İngilizlerden destek ve yardım görmüş, gerçek Müslümanlıktaki cihad farizasını kaldırdığını ilan etmiştir. Birkaç madde hariç İslâm’ın diğer emir ve yasaklarını yerinde bırakmıştır. Bunlar kendi aralarında çeşitli kollara ayrılmıştır. Bir kolunun Kelime-i Şehadeti şöyledir: “Ben Allah’tan başka ilah olmadığına, Hz. Muhammed’in Allah’ın Resulü olduğuna ve Mirza Gulam’ın nebi olduğuna şehadet ederim...”. Kütüphanemde Moris adasından (Mauritius) gönderilmiş Fransızca bir ilmihal kitabı var, Kadiyanîler tarafından yayınlanmış. Onun kapağında Arapça böyle bir “Şehadet” yer alıyor.
Tabiî ki, böyle bir inanç ve iddia küfürdür. Bu yüzden Pakistan’da ulema, Kadiyanîlerin Müslüman olmadıklarına dair fetva ve hükümler vermiş, parlamento da Kadiyanîliğin bir mezhep değil, din olduğuna dair kanun çıkartmıştır. Kadiyanîlerin Avrupa şehirlerinde camileri de bulunmaktadır.
Kadiyanîliğin en ılımlı kolu, Mirza Gulam Ahmed’in, nebi değil müceddid olduğuna inanan Lahorîlerdir.
1960’ların başlarında Kudüs’ün Arap bölümünde toplanan İslâm kongresine gitmiştim. O tarihte, kutsal şehrin tamamı İsrail’in elinde değildi, bir kısmı Ürdün’e aitti. Kongreye Kadiyanîlerden de delege gelmişti. Bizim gibi namaz kılıyorlardı ama itikadlarında, yukarıda anlattığım gibi büyük ve korkunç bir bozukluk vardı.
İslâm tarihinde zuhur etmiş sapıklıkların çoğu, birtakım hizip, fırka ve kliklerin kendi başlarındaki reisleri tanrı veya peygamber ilan ederek putlaştırmalarından kaynaklanmaktadır. Yine İslâm tarihinde hayli sahte Mesih vak’aları vardır.
Kur’an, Yahudi ve Hıristiyanları kendi ruhbanlarını erbab (tanrılar, rabler) haline getirmekle kınıyor. Bunda biz Müslümanlar için uyarılar vardır. Din büyüklerimizi, imamlarımızı, ulularımızı asla erbab haline getirmemeliyiz. Aksi takdirde dinden çıkar, ebedî felakete uğrarız.
Zamanımızda, eski asırlarda görülmemiş sapıklıklar ortaya çıkmıştır. Bir kısım Müslümanlar agresif İslâm düşmanı Haçlıları ve Siyonistleri dost ve velî (idareci) edinmişlerdir...
Kur’an, Sünnet ve icmâ İslâm’ı tek hak din olarak gösterdiği halde birtakım kişiler ve cemaatler, tahrif edilmiş dinleri de hak olarak kabul ediyor ve onların (Hz. Muhammed’i ve Kur’an’ı inkar eden) bağlılarının ehl-i cennet olduğunu söylüyor.
Bu yeni fırkaların müntesipleri (bağlıları), kendilerini uyaran, tenkit eden din kardeşlerine düşman oluyor, kuyularını kazan din düşmanlarıyla dost oluyor.
Bu anlattığım konularda Müslüman halkın ve gençliğin çok açık şekilde ve dinî gerekçeleri gösterilerek uyarılması din otoritelerinin en büyük vazifesidir. Lakin bu vazife yerine getirilmiyor.
Ankara’daki Diyanet’in üzerinde çok ağır baskılar vardır. Diyanet’in, Dinlerarası diyaloğu desteklemesi isteniyor. Nitekim güney illerimizden birinde bir dinlerarası bahçe yapılmış, buraya bir sinagog, bir kilise, bir de mescid inşa edilmiş ve büyük resmî törenle hizmete(!) açılmıştır.
Başka bir güney vilayetimizde bir yere tahtadan salaş bir köprü yapılmış, bunun üzerinden bir haham, bir papaz, bir de sarıklı ve cüppeli hoca geçirilerek dinlerarası diyalog ve kardeşlik tiyatrosu oynanmıştır.
Bozuk fırkaların bağlıları, kendilerine yöneltilen tenkitlere müthiş öfkelenmekte, uyarıları yapanlara sövüp saymaktadır.
Yeni türeyen fırkalarla, bilhassa diyalog fırkasıyla ilgili olarak bir ulema kongresi toplanmalı ve bu konuda, bir buçuk milyarlık İslâm dünyasına hitaben bir bildiri yayınlanmalıdır. Bu kongrenin gündeminde şu maddeler bulunmalıdır:
1. İslâm dini, Allah katında yegane hak dindir. Ondan başka, hak din yoktur. İslâm, hak din olmakta müşareket (ortaklık) kabul etmez.
2. Hazret-i Muhammed’in (Salat ve selam olsun O’na) risaletini (Resullüğünü kabul etmeyen, O’nu yalanlayan, O’na iman etmeyen) kimseler ve cemaatler ehl-i necat ve ehl-i cennet değildir.
3. Kur’an-ı Kerim’de Yüce Allah biz mü’min kullarının, İslâm düşmanlarını dost ve velî edinmesini kesin olarak yasaklamıştır.
4. Tevhid inancı ile Teslis inancı asla bağdaşmaz.
Türkiye’de medreseler kapatıldığı için din kültüründe büyük bir kopukluk olmuştur. Mısır’da, Hindistan’da, Pakistan’da, Arap ülkelerinde büyük ve güvenilir medreseler, İslâm üniversiteleri, ulema, müftüler bulunmaktadır. Diyalog meselesi ve diğer yeni fırkalar bunlar tarafından araştırılıp incelenmeli ve Müslümanlara bu araştırma ve incelemenin neticesi (halkın kolay anlayacağı bir lisan ile) ilan edilmelidir.
Benim yukarıda yaptığım tekliflerin hiçbir Müslümanı ve mü’mini gocundurmaması gerekir.
Şu veya bu şahsı hedef alarak söylemiyorum ama zamanımızda Türkiye’de ve başka İslâm ülkelerinde mehdi olduklarını iddia eden kimseler bulunmaktadır. Bunlar açıkça ilan-ı mehdiyet edemedikleri için gizlice propaganda yapmakta ve halkın taraftarlığını ve parasını toplamaktadır.
Bu konu hakkında da Müslüman halk uyarılmalıdır,(Dinlerarası
Mehmet Şevket Eygi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.