İnsanlık kozmik kontrol altında. Savaş artık cephelerde değil insanların hatta bütün canlıların beyinlerinde... |
Sosyal Siyaset Uzmanı Prof. Dr.
Ahmet Maranki, insan beyinlerinin çeşitli yöntemlerle kontrol edildiğini ve
yönlendirildiğini söyledi.
Takdim
Uzun
yıllardır dünyada olduğu gibi Türkiye'de de beyin
kontrolü ve yönlendirilmesi konusunda ciddi tartışmalar yaşanıyor. Kamuoyu tarafından da tam olarak anlaşılamayan bu konuyla bağlantılı olarak
kozmik bilincin ne olduğu, bu konuda yapılan araştırmalar, deneyler,
geliştirilen yöntemler, ulaşılan sonuçlar üzerine Prof. Dr. Ahmet Maranki ile
söyleştik.
Kozmik
Bilinç alanında çalışmaları bulunan, son olarak
"Kozmik Bilinç" adında bir kitap yazan ve Azerbaycan'da bu konularda
önemli kuruluşlarda görev yapan Prof. Dr. Maranki, kozmik bilincin evrendeki
bilim olduğunu belirterek, insanların beyinlerinin kontrol altında
tutulabildiğini ve yönlendirilebildiğini kaydetti.
Prof.
Dr. Maranki, 10 yıl BM'nin Rusya'daki kalkınma programlarında
(UNDP) uzman olarak çalıştı. Kozmik araştırma merkezlerinde bulundu. Halen Rus
Bilimler Akademisi'nin Bilim ve Buluş Adamları Cemiyeti'nin Genel
Sekreterliği'ni yapıyor.
-Son
zamanlarda Kozmik bilinçten çok söz ediliyor, Siz birkaç televizyon
programında bahsettiniz. Hatta "Kozmik Bilinç" isimli bir kitap
hazırladığınız biliniyor, Nedir "Kozmik bilinç?"
-Peygamber Efendimiz (sav)'in "İlmin yarısı sormaktır"
şeklinde bir hadisi şerifi vardır. Biz de sormaktayız ve bunun cevabını
kâinatta aramaktayız. Kozmik bilinç de kâinatta olan hadiselerin nasılını,
niçinini, nedenini araştırmaktır. Kozmik bilinç, "evrendeki bilim" demektir. Felsefeciler Ay'ı, yıldızı,
Güneşi, Satürn'ün halkalarını araştırırlar. Ama Ay'ı, yıldızı, Satürn'ü
birbirine bağlayıp onu döndüren ve niçin döndüğünü izah eden şeyi
açıklamazlar. İşte kozmik bilinç kâinatı, hayvanatı, nebatatı idare eden tek
bir merkezi güç olduğunu ve merkezin de bize neler bildirdiğini araştırıyor.
Yani "kozmik bilinç"
kâinat kitabını araştırır.
Bir Kur'an ve bir de kâinat kitabı vardır.
Dünya insanlığı artık şunu bilmeli; yaşananlar ayrıdır. bilinenler ayrı. Bazı
şeyler için bilimsel izah gerekir deniyor ama bu, bilimsel değil gerçektir.
Çünkü bugün bizim konuştuğumuz, duyduğumuz ses dalgaları bütün ses dalgaları
içerisinde bir iğne ucu kadar yer tutar. Yine gördüğümüz bütün renkler, renk
boyutları içinde iğne ucu kadar yer tutar. Bizim algıladığımız renkler sadece
kırmızı ile mor arasıdır. Yine algıladığımız kokular, hisler, duygular bizim
ölçülerimize göredir. Ama bunun ötesinde başka âlemler, boyutlar vardır. İşte
kozmik bilinç bunu araştırır.
ETRAFIMIZDA
KATRİLYONLARCA CANLI VAR
-Gördüğümüz
renklerin ötesinde renkler var mı? Duyduğumuz ses dalgalarının Ötesinde ses
dalgaları var mı?
-
Vardır ve bilim bunu ispat etmiştir. Psikokinezi, yani
maddenin mânâ ile izahı. Bilim bugün bunun nasıl olduğunu araştırmaktadır. Biz
bunun mânâ boyutuna çok fazla girmeyeceğiz. Buna binlerce kitapta girilmiş ama
bir şey anlaşılmamış ki, insanlık bugünkü zor durumda. Bilimin mevcut
yöntemlerinin dışında akıl yürütme, tahayyül dediğimiz ikinci aşaması,
sezgi, yoğunlaşma, hissetme yani kozmik boyutu vardır. İşte kozmik bilinç bu "ötelerden" bahsediyor. O
öte de Hablullah (Allah'ın ipi)
dediğimiz bir iple merkeze bağlıdır. Bilgisayarlardaki kablo gibi kâinattaki
bütün nesneler fiiliyatlarında, hareketlerinde tek merkeze bağlıdırlar.
Kâinatta cansız yoktur. Taş, toprak da canlıdır. Kur'an-ı Kerim'de zîhayat,
zîruh ve zî-şuur sahipleri olarak adlandırılan ve artık bugün bunda tereddüt
edilmeyen bir yaratık silsilesi var. Ama bu silsilenin dışında yine ilahi
kitaplarda buyurulduğu gibi "sizin
görmediğimiz benim görevlilerim vardır dünyada" deniyor.
İşte bunu gâvur dediğimiz Rus bilim
adamları ölçmüş. Gâvur kim, tartışılır!.. Her şeyi kabul edip bunların dışına
çıkmayıp at gözlüğüyle meseleye bakanlar mı, yoksa din, milliyet vs... adına bunları
araştırmayıp bizi bu hale düşürenler mi?
Ruslar
"insan aurası" dediğimiz enerjisinin etrafında 10 üzeri 16 milyon canlının
yaşadığını görüntülemiş. Yani her an bir santimle bir metre kadar etrafımızda
bizi kalkan gibi "koruyan veya
zarar veren" yani hayatımıza, fiiliyatımıza, halet-i ruhiyemize bağlı
olarak katrilyonlarca canlı var. Bunlara "nariler,
nuriler"de denilebilir. Biriyle tokalaştığınız zaman halsizleşirsiniz
veya birisi size baktığı zaman yıkılırsınız. Ya da ilim meclislerinde bulunduğunuz
zaman müsbet enerji yüklenirsiniz. Kötü meclislerde, kötü
insanların yanında bulunduğunuz, kötü fikirlerle beslendiğiniz zaman fiziki
olarak da bir şeyler kaybedersiniz. İşte kozmik bilinç bütün bunları
araştırıyor ve akılları gözlerine veya midelerine inenlere anlatmaya
çalışıyor.
İNSANLARIN
BEYNİ KONTROL ALTINDA
- Beyin kontrolü
ve zihinlerin yönlendirilmesi konusunda yoğun tartışmalar var? Böyle bir
yönlendirme veya kontrol var mı?
- Dünyada FM dediğimiz akustik frekansları olan mikrodalgalar, nöroelektomanyetik
dalgalar, uzaktan da olsa beyinlere tesir edebilmekte, davranışlar kontrol
edilebilmektedir. İki yıldır kozmik bilinci insanlara, konferanslarda,
televizyonlarda, gazetelerde anlatmaya çalışıyoruz. Bunları duyan insanlar garip
garip bakıyorlar. "Böyle bir şey var mı?” diye soruyorlar. Çünkü dünya insanlığının
beyni kontrol altına alınmış durumda. İnsan düşünen bir varlıktır ama bugün
çeşitli yöntemlerle düşündürürülmüyor.
- Peki, nedir bu yöntemler?
- Öncelikle aldığımız gıdaların içinde hormon denilen menfi/olumsuz/zararlı
maddeler yüklüdür. İçtiğimiz coladan, yediğimiz dondurmalardan tutun da bütün
ilaçlar, etler, sütlerde mevcuttur bunlar. Siz, tavukların bugün nasıl
yetiştirildiğini görseniz, yiyemezsiniz.
- İnsanların düşünmemesi
için o gıdaların içine maddeler mi karıştırılıyor?
-
Bunların planlı yapılanı var, bir de hileye kaçarak
yapanlar vardır. Özel olarak bu gıdalar ülkemize gönderilir. Birçok yabancı
sigara dünyada çok çeşitli üretilir.
Türkiye'ye ise ayrı sigaralar gönderilir. Onun içine ayrı katkı maddeleri
enjekte edilir. O insanların doğacak
çocukları, düşük ağırlıklı, hırıltılı, hastalıklı, ince kemikli, geri zekalı,
şaşı olsun diye. Bunu ben demiyorum, yapılan araştırmalar söylüyor. Demek
ki, her şeyde bu sıkıntıyı duyuyoruz. Niçin yüzyıl önce bu kadar hastalık
yoktu? Birçok hastalığın virüsle bulaştığı bugün artık ortaya çıkmaktadır.
Demek ki hastalıklar ağzımızla aldığımız, bedenimize giren bu gibi şeylerle
bilinçli olarak oluşturulmaktadır denilebilir.
İkinci yöntem olarak; radyo dalgaları ile
yapılan tahribatlardır. Uzaktan radyo dalgaları ile beyinler yönlendirilip
etkilenmektedir. Mesela elimizde bulunan cep telefonu... Telefonda artıya
bastıktan sonra bire basarsanız çevrilen numara Amerika ile konuşturur, yediye
basarsanız Rusya ile... 1'le 7 arasındaki tuş sesi farklıdır. Aynı piyanonun tuşları gibi. Dalga boyları farklıdır, onun için sesleri farklı
algılarız. Bir tuşa bastıktan sonar bizim sesimizi Amerika'ya ulaştıran nedir? İlahi metodla baktığımızda bunu taşıyanlar var. Bediüzzaman
Hazretleri; "Sesler hava zerreleri üzerinde taşınır" diyor. Bunun bir
ileri boyutu daha var. Hava nedir? Sadece bizim bildiğimiz hava mıdır?
Seslerle, kokularla, ateşle, ışıkla, elektrikle, karanlıkla taşınır bunlar.
Demek ki bunların hepsi bir yaratık. Karanlık, güneşin batması değil. Bugün
karanlıkta bir gözlük takıyorsunuz, insanı görüyorsunuz. Bu yeni bir boyuttur.
İnsanlık bunlardan bilgisiz. Bunlar bugün mutlaka araştırılmalıdır.
Güneşin ışığıyla ısısını getiren aynı olamaz. Işığını getiren ayrı bir
çeşit varlıktır, ısısını getiren ayrı... Yağmur damlasını alıp getiren ayrıdır,
gecenin karanlığında yıldızları görmemizi sağlayan ayrı bir çeşittir. Demek ki
etrafımızda farklı dalga boylarında farklı boyutlarda göremediğimiz o kadar
yaratılmış varlıklar var ki... Mesela kozmik bilince göre virüs,
bakteri, cin, şeytan, melek gibi varlıklar İzafi tabirlerdir ve bunlar enerjinin
farklı boyutlarıdır. Nariler ve Nuriler gibi... Nazar olayı; mesela bir öküze
bakıyorsunuz ne kadar güçlü diyorsunuz hayvan ölebiliyor. Onu öldüren bizim
menfi bakışımız, öküzün enerjisinin buna yetmemesidir.
IRAK ASKERLERİ
MANGURTLAŞTIRILDI
- Peki, Irak'ın
işgalinde Amerika bahsettiğiniz yöntemlerden faydalandı mı?
-
Sayko akustik ve sayko nörotik dediğimiz ses dalgaları
vardır. Yani sıfırla sonsuz arasında. Bugün bilinen dalga boyları 1 ila 36
hertz arasında olup, alfa, beta, teta ve delta olarak adlandırılır. Bunlar o
kadar aralıklıdır ki, mesela bir radyoyu düşünün. Radyonun düğmesini bir
milimetre çeviriyorsunuz, başka bir kanal çıkıyor. Yani bu kadar yoğunluklu dalga
aralıkları var. Her dalga aralığında da bir ses, bir komut var. Biri Çin'e giderken,
diğeri Maçin'e gidiyor. Bu ses dalgalarını ne kadar yakından insanlara yönlendirirseniz,
tahrip gücü o kadar yüksek olur. Amerika, Irak'ta Apachi helikopterleri ile
sayko akustik ve sayko nörotik dalgalar yayarak Irak'ın yüz elli bin Cumhuriyet
Muhafızını -ki, bunların özelliği sarayı ve Saddam'ı korumaktı-mançurya kobayı
dediğimiz, robot askerlere çevirip şuursuzlaştırdı. Tabii bu dalgalar bizim
kulaklarımızla duyamayacağımız dalgalardı.
Mesela;
Amerika'da alışveriş merkezlerine girdiğinizde fonda
bir müzik vardır. O müzikteki bir ses, sizi devamlı alışverişe yöneltir. Bunlar
artık belgelidir. Apachi helikopterlerinin verdiği dalga boylarıyla o
sığınaklardaki insanların bir anda beyni bulandı. Ne yapacaklarını unuttular.
Mangurtlaştılar. "Biz burada niye
bekliyoruz?" dediler. Dışarıya çıktılar ve sokaklarda gezen insanlar
oldular. Apaçiler günlerce önceden Bağdat'ın üzerinde belli yerlerde uçtular
ve bunlara ateş açılmadı. Bunların sebepleri var. Bunun yanında buralara
atılan gıdalar oldu. İncelemelerde bulunmak için gidildiğinde bırakılan
maddeler, kokular oldu. İşte bunlarla insanlar tesir altına alınarak,
düşünemeyen, fikirsiz bir mahluk, mançurya kobayı oldular.
Bunun
tam tersi, yani insanları savaştırmak için de farklı
yöntemler vardır. Yatakhanelerde LSD denilen gazlarla ve vitamin hapları gibi
haplarla insanlar savaşçı haline getiriliyor. Mesela Rus ordularının
Afganistan'daki binlerce insanı katletmeleri, testere ile kesmeleri, bir
kişiye yüzlerce kurşun sıkılması gibi. Kızılordunun Bakü'ye girdiği sıralarda
binlerce kişi tank paletleri altına yattı ve "Ruslar bizi öldürmez" dediler. "Biz sizden kız aldık, sen benim eniştemsin, ben senin kayınbiraderinim"
dediler. Ama bir anda bir düğmeye basılmış gibi o askerler komut almışçasına
tanklarına bindi ve binlerce kişiyi paletlerin altında ezdi, arkasından
kepçelerle toplayıp Hazar Denizi'ne attılar. Biz bu olayları yerinde gören
canlı şahitleriz.
Rusya'da
Amon dediğimiz
özel birlikler yetiştirilmiştir. Moskova'da bir toplantıdayız. Yer Glasnost
Vakfı, Konuşmacı Valeriko Konivka.
Bu adam Beyin Kontrol Merkezinin başuzmanı. Uzmanlık alanı KGB'nin tesiriyle
Amonların ölüm makinesi yapılması. Sonuç başarılı. Orada şu itirafta bulunuyor; "Pişmanlık duyuyorum ve açıklıyorum
ki bu beyni yıkanmış insanlar (Amon birliklerinden bahsediyor) bir daha topluma
kazandırılamaz, enkaz haline gelmiş, ölümü bekleyen et yığınlarıdır." Sovyetler
Birliği yıkıldı da bunlar ortaya çıktı. Artık dünyanın diğer ülkelerinde neler
olduğunu okuyucuların takdirine bırakıyorum.
- Sinemanın,
özellikle de Hollywood'un beyin kontrolünde rolü var mı?
-
Bugün Hollywood özel olarak kurulmuştur, çeşitli
istihbarat birimleri tarafından özel olarak finanse edilmektedir. Zamanı
geldiğinde belli filmler yaptırılarak dünya insanlığı, sinemalarla, filmlerle,
radyolarla, televizyonlarla uyutulmakta, yönlendirilmektedir. Belli yerlere kanalize
edilmektedir. Harry Potter, Matrix'ler ile neler yapıldı? Yüzbinlerce film,
kitap, oyuncak sattırıldı. Bir Matrix filmi haftalarca gündemi meşgul etti.
Burada verilen mesajlar bellidir. Birileri bunları yapmaktadır. Biz bunları
kınamaktan öte bir şeyler yapmalıyız.
DÜŞÜNCELER SİSTEMLİ BİR ŞEKİLDE
YÖNLENDİRİLİYOR
- Bu yöntemlerin
çalışma mantığı nasıl?
-
Radyo dalgaları patolojik olarak beynin normal
çalışmasını bozar, etkiler, algılamalarda eksiklik oluşturur. Bu bilimsel
olarak da izah edilmiştir. Bunlar manyetometre denilen aletlerle ölçülebiliyor
artık. Radyo hipnotik dalgaların parazitel etkileriyle beynin yönlendirilmesi,
beyin odaklanmasıyla hafızaların ve duyguların etkilenmesi bugün manyetometrelerle
ölçülebilmektedir. Beyin nöronları davranış gösterirler. Bu sayko akustik ve
sayko nörotik dalgalar, beyinleri etkileyip, bulandırarak en azından
vazifelerini unutturuyor. 1996 yılında Kafkaslar'daki bir devletin Bakanlar
Kurulu'na yönlendirilmiş iki tane sayko akustik dalga boyu veren makineler
bulunmuştur. Ve o ülkenin Cumhurbaşkanı bir gün sonra bunu kamuoyuna
açıklamıştır.
Şimdi yurtdışına giden üst düzey görevlilerimiz
var. Bakıyorsunuz oraya vatan, millet, bayrak diye gidiyorlar ama, istisnalar
hariç dönüşte vatana, millete, bayrağa ihanet ediyorlar. Şark insanında bir
hastalık var. Rahatsızlandı mı gidip ameliyatını Amerika'da yaptırıyor.
Nörocerrahi denen bir yöntem var. Artık dünya çiplerle idare ediliyor. Milimetrenin
kaç katı küçüklüğünde bir çipi bedene yerleştirdiğinizde o çip nöronlara
tesir edebiliyor artık. Belki o insanlar hasta edilebiliyor ve ölebiliyorlar.
Bunlar vakıadır ve uygulanmaktadır.
- Peki, beyinlerin yönlendirildiğine, kontrol altında tutulduğuna dair müşahhas
deliller var mı?
-
Son dönemde Fransa'da zihni yönlendirme ile ilgili bir
yasa tasarısı kabul edildi. Yani devlet yıllardır uyguluyor ama artık açığa
çıktığından yasalaştırıyor. ABD'de ise dahili yıkıcılara karşı kullanılması
için kanuni olarak telepatik yönlendirme yapma yasasını kanunlaştırıyorlar.
Bugün Filistin'de, Çeçenistan'da, Bosna Hersek'te, İslâm'ın hükümlerine göre
kardeş hukukunda olan insanlar katledilirken, 90 Müslüman ülkenin hiçbirinden
ses çıkmamakta, hatta el altından destek verilmektedir. Siz bu insanların bu
hale nasıl getirildiğini sanıyorsunuz? Bakıyorsunuz Irak, İran'a saldırıyor.
Dini hükümde iki Müslüman birbirine saldırdığında ikisinin de yeri
cehennemdir. O zaman bizim bunların arkasında bir şey aramamız lazım. Son 50
yılda İngiltere'nin Fransa'yla veya Amerika'nın İngiltere'yle savaştığı
görülmüş mü? Bu kimlere yaptırılmaktadır? İslâm ülkelerine....Bilhassa direnç
noktası en yüksek olan Türk insanı üzerinde oyunlar oynanmaktadır? Tek kale
burasıdır. Bu kale de yıkılırsa dünyada asimile edilemeyecek başka bir millet
kalmayacaktır. Onun için Türkiye ile uğraşılmaktadır.
AMAÇ, GİZLİ
DÜNYA DEVLETİ KURMAK
- Nihai hedefi nedir bu faaliyetlerin?
-
Bizim Allah'ımız bir, Peygamberimiz bir, kıblemiz bir,
örfümüz bir, âdetimiz bir... Bu ülkede yaşayan birisiyle bin tane bir nokta
sayabiliriz. Ama bakıyoruz ki; Türklük adına 2 bin cemiyet,İslâmiyet adına 3
bin cemiyet, vakıf, dernek kurulmuş. Bu oyundur, yönlendirmedir, planlı,
nizamlı ve intizamlı bir tahriptir. Bu dernek, vakıf ve kuruluşların başındaki
insanlar düşünmelidir. Dünyada ise gizli dünya devleti kurulmaya çalışılıyor.
Hedef budur. "Project Freedom Network"
adlı sitede bu yayınlanmıştır. Biz Amerika'yı yeniden keşfetmiyoruz.
Zikredilen
projenin beş ana maddesi vardır. Birincisi; merkezileştirilmiş
bir dünya yönetimi kurmak. Bugün için BM buna örnek gösterilebilir. İkincisi;
tek dünya ordusu. NATO ordusu buna örnek gösterilebilir. Üçüncüsü; merkezileştirilmiş
para. Tek banka tek para sistemi. Şu anda da dünya buraya doğru gidiyor zaten.
Dördüncüsü; mikroçip taşıyan insanlık. Dünya Sağlık Örgütü ve diğer kuruluşlar
sağlık sebepleriyle insanlara mikroçip takılması gerektiğini belirtiyorlar.
Beşincisi; elektronik pasaport. İşte gizli dünya devletinin hedefinde bunlar
vardır. Bunu yapanlar bizleri televizyon, bilgisayar, cep telefonları, kredi
kartlarıyla kontrol altına almıştır.
ANLATILANLAR GÖRÜNEN
YÜZÜ
- Bu tür faaliyetlere karşı önlem alınması mümkün mü?
- İnsanlara hep olumsuzluk vermeyelim. Bunlar düzeltilebilir. Bugün
patenti elimizde olan ve bilgisayarlardan, telefonlardan, televizyonlardan
yansıyan zararlı dalgaları, gıdalardaki zararlı maddeleri absorblayan, etkisiz
kılan çipler geliştirildi, kozmik tozlar üzerinde de çalışmalar devam ediyor. Bizler
yakında maddi ve manevi destek bulabilirsek bir "Kozmik Center" açarak bunları milletimizin istifadesine
sunmayı düşünüyoruz.
Bu
anlattıklarımız Aysbergin su üstünde görünen yüzü. Bu
işe gönül vermiş dernekler, vakıflar, sivil toplum kuruluşları varsa
oturalım, beyin cimnastiği yapalım, insanlarımızı değişik yönlere
yönlendirelim. Artık bir araya gelme zamanıdır. Suni gündemlerle meşgul olmak
da ayrı bir beyin kontrolüdür. Dünya neler üretiyor ama Türk insanı nelerle
uğraştırılıyor. Hâlâ televolelerle, başörtüsü yasağı ile uğraştırılmakta, suni
gündemler oluşturulmakta. Bu da bir propaganda aletidir. Maalesef bugünümüzün
idarecileri, yöneticileri bunlara alet olmaktadır. Artık güç sahipleri bir
araya gelmeli ve insanımız adına müspet şeyler yapmalıdır. Çünkü dünyayı
ellerinde tutan güç odaklan ülkemizle ilgili çok ciddi senaryoİâr hayata
geçirmek için çalışmaktadırlar. Neticede ülkemizde çok kritik kırılmalar
beklenmektedir. Bu astrolojik ve metafizik boyutlardaki ilmi bilgilerle de doğrulanmaktadır.
- Renklerin etkilerinden de bahsettiniz.
Bunların insan beyni üzerindeki etkileri nelerdir?
-
Ses dalgaları gibi, renklerin de insan üzerinde etkileri
vardır. Bizim bildiğimiz renkler, kırmızı ile mor arası renklerdir. Bedenimiz
bir anten vazifesi gördüğü için, dışarıdan gelen her türlü akıma karşı
duyarlıdır. Renge, sese, kokuya... Giydiğiniz elbiselerin, yattığımız
odanın rengi çok önemlidir. Kırmızı, cinsel uzuvların rengidir ve tahrik
edicidir. Bunun için olsa gerek, dinimizde bazen yasak görülmüştür. Turuncu,
pankreas gibi kalın bağırsak vs. rengidir. Midenin rengi sarıdır. Kalbin rengi
yeşil ve tonlarıdır. Kalp ve verem hastalarını sanatoryuma yollarlar, çünkü
orada ağaçlık, yeşillik vardır. Onların yaydığı elektromanyetik -dalgalarla
tedavi olursunuz. Boğaz şakrası vardır, bunun rengi mavinin tonlarıdır. Mesela;
yazarlar daha çok deniz
kenarlarında mavi tonlar ve lacivert bir odada
çalışırlar. Sarı odada bu gün sizin bir kitap yazmanız mümkün değildir. Üçüncü
göz şakrası dediğimiz iki göz arasındaki yerin rengi laciverttir. Mesela;
gökyüzüne baktığınızda değişik dünyalara gidersiniz. Tepe noktanız da mordur.
Bunların hepsi bir renk tayfıdır ve ilahidir.
CEP TELEFONU BEYNİ ÖLDÜRÜYOR
- Cep telefonlarının zararlı olup olmadığı
konusunda çokça tartışma yapıldı. Cep telefonları gerçekten zararlı mı?
-
Bir insanın cep telefonuyla dört dakikalık
konuşmasında -bunların hepsinin görüntüleri mevcuttur- beynin sinir sistemi,
yani lenfa dediğimiz noktalarında bir derecelik ısınma olur. Vücut alarm
vermeye başlar. Bedenin diğer uzuvlarından enerji yüklenmesiyle takviye
gönderilir. Vücut bu bir derecelik ısınmayı absorblamak isterken 18 kat enerji
harcıyor. Bu 18 kat enerji de ortalama ömrü 60 yıl olan bir insanın hayatından
2 ay 10 günlük bir süreyi alıp götürüyor. Şayet vücut kendini yenilememiş
olsaydı, 10 saatlik bir konuşmada însan ömrü sona erecekti. Aynı şekilde,
sigarada, içkide, hormonlu gıdalarda da bu tahribatlar yapılmakta. Vücut
kendini yeniliyorsa da, yine de beden kendinden harcıyor. Siz buna göre artı
enerji almanız lazım ki, normal bir insan vasfını sağlayasınız. Artı bir enerji
almazsanız, saçınız dökülür, cildinizde lekelenmeler, karaciğerinizde
arızalar başgösterir. Yani birtakım rahatsızlıklar ortaya çıkar.
İBADET VÜCUDA MÜSPET ENERJİ TOPLUYOR
- Davranışların İnsan vücuduna etkileri konusunda da
çalışmalar yapıldığından söz edildi. İbadetlerin vücuda ne gibi yansıması
oluyor?
-
Mesela; Rus bilim adamları araştırmış, namaz kılanın
aura dediğimiz enerjisinin çok sağlamlaştığını, parladığını ve kortizon
değerlerinin arttığını görmüşler. Abdest alırken kolun yıkandığında kolların
damarlarının açıldığı görülmüş. Yüzünü yıkadığında çevremizden alınan olumsuz
enerjilerin suyla temizlendiğini görmüşler. Elinizi kaldırıp enerji menbaı
olan güney cihetine dönüp "Döndüm
kıbleye" dediğinizde bir anda kilitleniyorsunuz, yani şarteli açıyorsunuz. Elinizi bağladığınızda etrafınızdaki bütün
canlılar bu enerji kalkanından bedeninize girmeye başlıyor. Sonra, "Rahman ve Rahim olan Allah'ın
adıyla" diye kapıyı açıyorsunuz. İçeriye girdiğiniz an açılan kapıdan
bütün müsbet enerjiler bedeninize geliyor, bedende bir ısınma oluşuyor.
Minareler
sivridir, enerji kabul eder, enerji bırakır. İnsan
bedeni de bir antendir. Kainattan, kozmozdan gelen müsbetleri kabul eder, aynı
zamanda da düşüncelerimizle onu kozmoza ilahi menbaa, yani kompitür merkezine,
Hablullah ipiyle gönderir. Namazda eğilirken de alın, burun, on tane sivri
parmak, iki diz ve yine on ayak parmağını bir vakitte 35 kere yere vurduğumuz
zaman topraktaki müsbetleri alıyoruz, bedendeki menfileri topraklıyoruz. "Esselamüaleyküm" deyip
anahtarı kapattığımızda da rahatlıyoruz.
Bunun
için ibadet edenlerde fiziki ve ruhi mutluluk mevcuttur. Mesela, 1140 tane
nas ve sahih rivayeti ölçtük. İncil'de, Tevrat'ta, Zebur'da olanların
Kur'an'da olanlarını ölçtük. Bir hadiste, "Sadaka belayı defeder" deniyor. Markette alışveriş
yaptığınızda para öderken kolun resmi çekiliyor, hiçbir değişiklik yok.
Birisine sadaka verdiğinizde ise, elinizdeki aort damarlarının düzeldiği,
prostatın iyileştiği, kalp damarının açıldığı görülüyor. İlim artık termoskopi
veya kirlian fotoğrafı ile dediğimiz aletlerle bunu görüntülüyor. Bedende
manyetik rezonans, yani hücrelerin kasılıp, gevşemesiyle bir enerji oluşur.
Filmdeki görüntü budur. İnsan hücresi kasılıp gevşer. Bu çalışmada kinetik bir
enerji oluşturur. Bu enerji ile biz hareket
eder,
güler, ağlar, dinç kalırız. Bu hücreleriniz bloke
edilirse, sıkıntılı, bitkin, yorgun insanlar olursunuz. İşte insan hücresinin
bloke edilmesi, daha önce söylediğimiz gibi dört yolla oluyor. Gıdalarla,
telefon, radyo dalgaları, evimizde seyrettiğimiz televizyonlar ve bilgisiyarlarla,
belli merkezlerden radyo dalgalarıyla insan beynine yapılan tahribatlarla...
Bunlar sadece radyo dalgaları ile
olmuyor. Yazılan bir yazı, görüntü-veya mesajlarla (mesela televizyondaki 25.
karelerde beyne gönderilen mesajlar gibi) Bunlarla insanın beyin hücreleri
kapatılır ve rahatsızlıklar hasıl olur. Dolayısıyla insanlarımız bugünkü
düşünemeyen, bir şey üretemeyen hale getirilir ve taklitten öteye gidemez.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.