Dini meselelerde münakaşa |
Müslümanların, bilmedikleri meseleleri keyiflerine
göre yorumlayıp birbirleriyle münâkaşalara girmeleri caiz değildir. Nitekim İmam Ebû Yûsuf
(rh.)'tan şöyle bir rivayet nakledilmiştir:
İmâm Ebû Hanife
(rh.)'nin meclisinde oturuyorduk. Önlerinde iki kişi bulunan bir
grup insan içeriye girdi. Topluluktan biri şöyle dedi:
— Bu iki şahıstan biri 'Kur’an
mahluktur (yaratılmıştır)' diyor. Öteki de aksini iddia ederek, Kur'ân'ın mahluk olmadığını söylüyor ve biribirleriyle münâkaşa ediyorlar. Bunun üzerine Imâm-ı A'zam hazretleri:
— İkisinin de
arkasında namaz kılmayın, buyurdu. Ben de dedim ki:
— Birincisine
'evet', çünkü Kur'ân'ın mahluk olduğuna hükmediyor; fakat diğerine ne oldu?
Bu soruma mukabil Hazret-i İmâm buyurdu ki:
— Bunların ikisi de
dinde münâkaşa ediyorlar. Dinde münâkaşa etmek bid'attir." (İmâm-ı Azam, Fıkh-ı Ekber,
Aliyyû'l'Kaari Şerhi, İst, 1981, s. 23-24)
Bazı kaynaklarda,
bilmedikleri mevzularda münâkaşa etmenin, ehl-i kitaba mahsus bir hastalık olduğu beyan olunmaktadır. Nitekim Abdullah
ibn-i Abbas (ranhûmâ)dan gelen bir
rivayette anlatıldığına göre, Necran Hıristiyanlan'nın papazları ile Yahudi
hahamları arasında şöyle bir münâkaşa cereyan etmiştir. Hahamların sözcüsü demiştir ki:
— Hz. İbrahim bizim
dinimizdendir. yani Yahûdidir.
Bu iddiaya Necran Hıristiyanları'ndan birisi şu cevabı vermiştir:
— Hayırl Bu İddia bâtıldır; çünkü Hz. İbrahim Hıristiyan'dır. Bu minval üzere münâkaşa uzadıkça uzamıştır. (İbn-i
Kesir, Tefsîru'l-Kur'âni'l-Azîm,
Beyrut, 1969, 1/372)
Bu hâdise üzerine şu âyet-i celîleler nazil
olmuştur: "Ey ehl-i kitap! İbrahim hakkında niçin münâkaşa edersiniz?
Halbuki Tevrat ve İncil, kesinlikle ondan sonra indirildi. Siz hiç düşünmez
misiniz? İşte siz böyle kimselersiniz ki, hakkında biraz bilginiz olan şeyde (yani Hz. Mûsâ ve Hz. Isâ için) münâkaşa ettiniz. Ya
hiçbir bilginiz olmayan şeyde (İbrahim a.s. hakkında) niçin münâkaşa edersiniz? Halbuki Allah bilir, siz
bilmezsiniz. İbrahim ne Yahudi idi, ne de Hıristiyan! Fakat
o, dosdoğru bir Müslüman idi, müşriklerden değildi. İnsanların İbrahim'e en yakın olanı, zamanında ona tâbi olanlarla, şu peygamber
(Muhammed s.a.v.) ve ona îmân edenlerdir..." {S. Ali Imrân,
65-68)
Maalesef günümüzde de bazı Müslümanlar, aynı hastalıktan la ma'lûldurlar. Ebû Saidi'l-Hudri (r.a.)'den rivayet edilen bir hadîs-i şeriflerinde Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Efendimiz,
bize bu durumu şöyle haber vermektedirler:
"Sizden öncekilerin
yollarına karış karış, arşın arşın tâbi olacaksınız. Hatta bir keler deliğine
girseler, onların arkasından gideceksiniz.' Sahabeden bir zât, 'Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanlara
mı tâbi olacak?' diye sorunca, Resûl-i Ekrem
(s.a.v.) Efendimiz, 'Ya kime?' diyerek cevap vermişlerdir." (Buhârî, Sahih,
Kitâbü'l-İ’tisâm, 145)
Ehl-i kitabın yakalandığı bu ve
buna benzer hastalıklardan korunmak için, her meselenin hükmünün, münâkaşadan önce iyice araştırılması zaruridir,
vaciptir. Nitekim Fetâvâ-yi Hindiyye'de denilmiştir ki: "Bir meselenin hakikatine vâkıf olmak niyetiyle araştırmaya taharri denilir. Araştırılan meselenin hakikatine vâkıf olunamadığı zaman ise, zann-ı galip hâsıl olur, (onunla amel edilir)."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.