İlahi adalet |
Mûsâ (a.s.) yolculuk esnasında bir gün, bir dağın eteğinde bulunan bir pınara uğradı ve abdest aldı... Sonra namaz kılmak için dağa çıktı... O sırada bir atlı geldi ve su içip gitti... Ancak oradan ayrılırken; içinde gümüş paralar bulunan bir keseyi unutup bıraktı... Ondan biraz sonra da bir koyun çobanı geldi; keseyi alıp götürdü!.. Çobandan sonra ise; sırtında bir kucak odun yüklü, güçsüz bir ihtiyar geldi... Yükünü İndirip istirahat için yere uzanmıştı ki, çok geçmeden atlı kesesini aramak için geri döndü...
Bulamayınca da, ihtiyara yöneldi ve keseyi ondan istedi... İhtiyar; her nekadar keseyi görmediğini ve kendisinin almadığını söylediyse de, atlı onu öldürünceye kadar dövdü!., Bu manzara karşısında Mûsâ (a.s.):
— Yâ Rab!, dedi; Bu işlerdeki adalet nasıldır?!
Bu suâle cevaben Allâhü Tealâ ona vahyederek şöyle buyurdu:
— İhtiyar, atlının babasını öldürmüştü! Çobanın babasının da atlının babasında, o kesedeki kadar alacağı vardı... Aralarında kısas meydana gelmiş ve borç da ödenmiş oldu. Ben hakîm ve âdilim.. (Yâni, hikmet sahibiyim, benden zulüm sâdır olmaz, adalet sahibiyim.)
(Zekeriyya Kazvînî, Acâibü'l-Mahlûkât)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.