Neden saatleri farklı olan ramazan imsakiyeler var? |
TAKVİM VE İMSAKİYELER NEDEN FARKLI?
Memleketimizde çeşitli firmalar tarafından takvimler hazırlanmakta ve imsakiyeler dağıtılmaktadır. Bu takvim ve imsakiyelerdeki namaz ve imsak vakitleri ise, maalesef iki farklı şekilde karşımıza çıkmaktadır. Bazıları, senelerdir kullanılmakta olan ve Ehli Sünnet ve'l-Cemaat kıstaslarına göre doğruluğunda en küçük bir şüphe ve tereddüt bulunmayan kriterleri esas almakta; bazıları da, Diyanet İşleri Başkanlığının 1983'ten sonraki hesaplamalarına göre hareket etmektedirler.
Vakit; namazın edası için şart, vücûbu için de sebeptir ve bu hususta namazla oruç müşterektir. Gerek namaz ve gerekse oruca zamanında başlanmaz ve zamanında bitirilmezse, bu ibâdetlerin boşa gitme tehlikesi vardır. Bu sebeple vaktin doğru tesbit ve tâyini hususu çok mühimdir.
1983 yılına kadar memleketimizde neşrolunan bütün takvimlerin namaz ve imsak vakitleri aynı idi. Fakat 1983'ten itibaren Dinişleri Yüksek Kurulunun 21.01.1982 tarih ve 6 sayılı kararı ile Diyanet İşleri Başkanlığı, asırlardan beri ülkemizde kullanılagelmekte olan ve zamanın âlim, fakih ve râsıdları ile mü'minlerin emîrleri tarafından tasvip edilmiş bulunan derecelerde değişikliğe gitmiş, temkin vakitlerini de kaldırmıştır. İşte bundan dolayıdır ki, ortaya iki farklı vakit cetveli çıkmıştır. Bununla beraber, 1983 tarihinden önceki takvimlerin yanlış olmadığını -Diyanet İşleri Başkanlığı dâhil- herkes kabul etmektedir. Bu hususta bir ihtilaf bahis mevzuu değildir. Nitekim, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 30 Mart 1988 tarih ve 234-497 sayılı müftülüklere gönderdiği tamimde/bildiride şöyle deniliyor:
"1983 öncesi takvim ile yeni uygulama arasında sadece temkin farkı bulunmaktadır. Buna göre 1983 öncesindeki uygulama yanlış değildir."
Ancak bu tamimde göz ardı edilen bir husus var ki, onu bizim görmezlikten gelmemiz mümkün değildir. Zira yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, mesele, sadece temkin meselesi olmaktan çıkmış, derecelerde de değişikliğe gidilmiştir. O bakımdan ibâdetler tehlikeye girmektedir. Bilhassa yatsı ve imsak vakitlerinde, telâfisi kabil olmayacak derecede farklılıklar ortaya çıkmaktadır. Bırakınız dereceyle oynamayı, sadece temkini kaldırmak bile mahzurdan uzak değildir. Bir namaz vakti hesaplanırken, hesabı yapılan beldenin arazi durumu; yani yükseklik-alçaklık, doğu-batı, kuzey-güney genişliği gibi hususların nazar-ı dikkate alınması lâzımdır.
Ayrıca vakte tesir edecek atmosfer şartlarının da en anormal hâli göz önünde bulundurularak vakti emniyet altına almak gerekir. Buna da vaktin temkini denir. Temkin, ibâdet vaktinin emniyeti bakımından kullanılması zaruridir. Temkinsiz yapılan hesapların, isabetli olmayacağı muhakkaktır. Cenâb-ı Hakk Kur'ân-ı Ke-rim'de imsaki tarif ederken,"... Fecrin beyaz ipliği siyah ipliğinden seçilinceye (yani fecr-i sâdıka) kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam tutun... Bunlar Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın" (S. Bakara, 187) buyurmaktadır. Sınıra yaklaşmamak için de, vakitlerin hesaplanmasında mutlaka "temkin"in kullanılması gerektiği izahtan varestedir.
Keza şunu da ifade etmeliyiz ki; imsakin başlama zamanını anlatan bu âyette geçen siyah iplikle beyaz iplik tâbirlerinde, "istiare" dediğimiz edebî üslup vardır. Yani bunlar, gerçekten de ipliğin kendisi değil, fecr-i kâziple fecr-i sâdıkın birbirinden ayrılıp seçilebilmesidir. Bunun böyle olduğunu, bizzat Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.) Adiyy bin Hatem (r.a.)'e anlatmışlardır. Yoksa, dînî mes'elelere bigâne bir yazar (!)ın, müstehzî bir üslupla, "Eline iki iplik alacaksın, ufka doğru tutup bakacaksın. Siyah iplikle beyaz iplik ayırt edilir halde aydınlık varsa imsak girmiş diyeceksin..."saçmalığı gibi değildir! Hoş, edebiyattan-edepten mahrum olan, mecazdan-kinâyeden anlamayan birisinden de, elbette ki başka türlüsü beklenemez.
Bilindiği gibi ibâdetleri vaktinde edâ etmek şarttır. Vakti girmeden kılınan namaz sahih olmayacağı gibi, vakti çıktıktan sonra kılanan namaz da edâ değil ancak kaza olur. Oruç da aynen namaz gibidir; imsak vaktinden sonra veya güneş batmadan önce yenilip içilirse, oruç sahih olmaz, kaza edilmesi gerekir.
Velhâsıl, 1983'ten sonraki Diyanet takvimleri ile ona göre hazırlanan diğer takvimlerde, imsak vakti 10-15 dakika geciktirilmekte ve oruç tehlikeye sokulmaktadır. Orucun sıhhati için, tedbirli ve temkinli hareket edip, bu takvimlerin imsak vaktinden 10-15 dakika önce yiyip içmeyi kesmek lâzımdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.